Amaç hedeflere ilerlemekse, karşımıza çıkan her türlü durumu hayatın gerçeği olarak kabul etmek zorundayız. Hiç havaya girmeyin, sizden önce de, sizden sonra da milyonlarca insan sizin geçtiğiniz yollardan gitti ve gidecek. Onlardan tek farkınız sizin algınız olacaktır. Koskoca evrenin sizin üzerinde döndüğüne inanacak kadar olayı kişiselleştirmeyin.

Hayatta karşılaşılan olumsuz bir durumu abartmak, inkar etmek veya hakkında söylenmek sadece zaman kaybıdır. Kaybettiğiniz “zaman” sizin sağlığınızla birlikte sahip olduğunuz en kıymetli kaynaktır. Ne olursa olsun yerine konması mümkün değildir. O zaman yapılması gereken de bellidir, ana kuralımız “en az şikayet, en hızlı çözüm” olmalıdır. Düşüncemizi odaklamamız gereken tek konu çözüm olmalıdır.

Özel olmak fark yaratmak  mı istiyorsunuz, diğerlerinden öne çıkmak mı istiyorsunuz,  sözünüzün dinlenmesini mi istiyorsunuz, hiç durmayın “çözüm odaklı” olun.  Maalesef çevrenizden o kadar mızmızlık eden ve söylenen insan olacak ki ister istemez farkı yaratacaksınız. Beklenmedik bir durumun içine düştüğünüzde, “nasıl oldu da düştüm” sorusunun cevabını bulmak için hiç zaman harcamayın. Önceliğiniz “bu durumdan nasıl çıkarım” sorusu olmalıdır. Çözümü bulduktan, durumu kurtardıktan sonra istediğiniz kadar “neden düştüm” sorusu üzerinde vakit harcayabilirsiniz. “Dur bakalım ne olacak” diyenlerden değil, trafikte kaldığında vakit geçirmeden randevusunun zamanını değiştirmeye çalışan, yatırımları ters gittiğinde “en az zararla nasıl kurtulurum diyen, sosyal hayatında aksilikler olduğunda gecikmeden profesyonel yardım alan, yani terslikleri farkeder etmez  hemen üstüne gidenlerden olun.

Bir de olaya farklı bir açıdan yaklaşalım. Diyelim ki, bir sabah kalkıyorsunuz ve kendinizi çok iyi hissediyorsunuz. Hava tam istediğiniz gibi. Birlikte yaşadığınız kişiler o sabah nedense çok neşeli, herkes birbirine sevgi sözcükleri söylüyor. Kahvaltıda en sevdiğiniz yiyecekler var. İşe veya okula gitmek için yola çıkıyorsunuz. Otomobil, servis veya toplu taşım aracındakiler de aynı mutluluğu paylaşıyorlar, herkesin yüzü gülüyor. Bu arada trafik her zamankinden çok farklı. Karşılıklı saygı içerisindeki sürücüler yüzünden en ufak bir korna sesi dahi duymadan normalden daha önce gitmek istediğiniz yere varıyorsunuz. O gün iş veya okul arkadaşlarınız size çok daha fazla ilgi gösteriyorlar. Sohbet ediyorsunuz hepsi sizi çok iyi dinliyorlar. Derken patronunuzu/öğretmeninizi görüyorsunuz, yanınıza geliyor. İşte bu an “bahtsızlık sendromu” na sahip kişilerin en çok sorguladıkları an oluyor. Hemen akıllarına “eyvah, kesin bir terslik var, hayat bu kadar iyi olamaz” endişesi takılıyor. Ama tam tersine hayat bu kadar güzel ve daha da güzel olacak. Yanınıza gelen kişi sizi övmeye başlıyor. Patronunuz/öğretmeniniz  sizin kadar iyi birini tanıdığı  için çok şanslı olduğunu söylüyor. Sizinle aynı ortamda bulunmaktan gurur duyduğunu, eğer bu fikrini bugüne kadar yeterince gündeme getirmediyse çok üzgün olduğunu söylüyor ve sizden onu mazur görmenizi rica ediyor. Şimdi ne hissettiniz, şoka mı girdiniz, rüyamda görsem inanmam mı dediniz. Ama hepsi gerçek… Bu muhteşem gün her geçen dakika daha da iyiye gidiyor. Örneğin her derse gelen öğretmen sizi ayrı övüyor, hatta bazıları dayanamayıp bir de yanaklarınızdan öpüyor. Patronunuz önünüzden geçerken sizi alkışlıyor, “bir numarasın” şeklinde mesajlar atıyor. İş ve okul arkadaşlarınız da benzer davranıyorlar. Sizi iş için arayanların hepsi o kadar nazikler ki, bir konunun halledilemeyeceğini söylediğinizde dahi kızmıyorlar hatta kızmadıkları gibi suçu da siz üzülmeyesiniz diye üzerlerine alıyorlar. Bütün gün aynı davranışlar ve akış devam ediyor. Hiç kimse sizi üzmüyor tersine mutlu etmeye çalışıyor. Bulunduğunuz ortamda en ufak bir problem çıkmıyor.

Nasıl, az sonra ters bir şey olacak paranoyası hala devam ediyor mu? Hiç heveslenmeyin, bu senaryoda  hayatınızda en ufak bir pürüz olmayacak. Her sabah aynı tarzda uyanacak, işine gidecek gün boyunca insanların takdirlerini dinleyecek ve evinize döneceksiniz. Yüceltilme işleminiz evdekiler tarafından  icra edilmeye devam edecek. Doğru söyleyin ne hissediyorsunuz? Şahane mi? Yoksa, her gün böyle bir hayatın bir zaman sonra sıkıcı olacağını mı? Belki bir gün, belki bir hafta, belki daha uzun bir süre ama eninde sonunda herkes böylesine kusursuz bir hayatta sıkılacaktır. Çünkü insan evladına “rahat batar”. Hayatımızda en ufak bir pürüz olmazsa genlerimizdeki mücadele edip hayatta kalabilme hazzını başka nasıl “yaşayabileceğiz ki…

O yüzden, lütfen karşılaştığınız zorluklara, eğer olmasalardı hayatın ne kadar manasız olacağını düşünerek yaklaşınız. O zorluklar emin olun ki kendimizi iyi hissettirmek üzere varlar. Her yenilen zorluk özgüvenimizi parlatır, öz saygımızı yukarı çeker. Artan özgüven ve özsaygı yaşamımızın her alanında çok daha verimli olabilmemiz ve ilişkilerimizi en iyi şekilde yönetmemize yardım eder. Bırakın şikayeti tam tersi teşekkür edin, iyi ki zorluklar var da, biz de varlığımızdan zevk alıyoruz.