Çok güldük, kesin başımıza birşeyler gelecek!
Yaşamın sürekli olumsuzluklarla dolu olduğunu, en kötü olasılıkların hep sizi beklediğini mi düşünüyorsunuz? Bu düşüncenizin doğruluğuna öylesine eminsiniz ki, ‘benim başıma gelecek olan henüz pişmiş tavuğun başına gelmemiştir’ diyerek mutsuz olmamak için, yaşadıklarınızla ilgili en kötü sonuca hazır olma eğiliminde misiniz?
Yaşadığınız olumsuzlukların sonunda ‘Ben ne demiştim? Biliyordum böyle olacağını… Her şey de beni bulur zaten’ demeyi alışkanlık haline mi getirdiniz?
Öyle ise tebrikler! ‘Negatif bakış açısıyla hayatını karartanlar’ ödüllerinde en azından mansiyon aldınız.
Bazılarınızın, ‘senin dünyadan haberin yok, ben olumsuz değil, gerçekçiyim. Etrafta dolaşan Pollyannalara da ayrıca fena halde takık durumdayım’ dediğini duyar gibi oluyorum. Yetişkin insanlara ‘öyle yapma, böyle yap’ diyecek kadar densiz olmadığım için yazının devamında ‘diğer bakış açısıyla, yani olumlu bakış açısıyla’ hayata bakmanın nasıl bir fark yaratabileceğini paylaşacağım. Hangi yöne gideceğinize dair son karar her zaman olduğu gibi, sizlerin olacak.
Duygusallığını genelde yoğun olarak yaşayan bir toplum olarak, düşünce yapınız ağırlıklı olarak ‘ya siyahtır, ya beyaz’ olarak şekillendiyse gerçekçilik iddiasından uzaklaştınız demektir. Biraz olsun olumsuzluk barındıran her durum siyah tarafa yığılan molozlar gibi sizi rahatsız edecektir.
Yağan her yağmurda yavaşlayan trafik, gününüzü berbat etmeye yetecektir. Zaman zaman kötü giden işler, moralinizi alt üst edecek, geleceğinizin de kapkara olacağına sizi inandıracaktır. Başka bir sebeple gergin olan ve size yeterince ilgi gösteremeyen bir kişinin, sizi sevmediğine ikna olmanız hiç de zor olmayacaktır.
Şüphesiz kapkara durumlar da hayatın gerçeğidir ama genelde yaşadıklarımızın hatırı sayılır bir bölümü grinin tonlarından sayılabilir. Gri rengin hangi tonunda olduğunuzu algılamanıza yardımcı olacak bakış açısı ise sakin kalarak hangi duygular içinde olduğunuzun farkına varıp durumun yarattığı sonuçları olabildiğince objektif olarak değerlendirmektir. Bunun için de alışkanlıklarınızı değiştirip, bilerek, isteyerek ve farkında olarak her durum için olumlu sayılabilecek sonuçları da düşünmeyi öğrenmeye acilen başlamak gerekiyor. Kolay değil ama mümkün.
Hazır farklı düşünmeye başlamışken, deneyimlerinizi olumsuz genelleme eğilimine de son vermekte yarar olabilir. Bugüne kadar çalıştığı iki işte aradığını bulamayan birinin, ‘ben doğru dürüst iş bulamayacağım’ diye iddia etmesine, yaşadığı olumsuz bir ilişki sonucunda kişinin ‘bahtsızlık benim şansım’ şarkısını söylemesi, doğru dürüst çalışmadığı bir dersten çakan öğrencinin ‘zaten çalışsam da bir şey değişmezdi’ diye iddia etmesi istatistik bilimini bile isyan ettirecektir.
Olumsuzlukları genellerken, olumlu sonuçları küçümsemek, önemsizleştirmek eğilimi varsa, bunu da değiştirmek için çaba harcamaya başlamakta yarar var. Günü iyi geçen bir satıcının, ‘kırk yılda bir oldu, uzun dönemde yine hedefleri tutturamayacağım…’ demesi, yöneticisinin başarılı olduğu bir konuda kendisini övmesini ‘daha önce aklın neredeydi’ diye düşünerek ciddiye almaması, beğendiği filmin başrol oyuncusunun bir önceki beğenmediği filmini hatırlaması gibi bir alışkanlığın huzur ve mutluluğumuza ne kadar katkı yapacağını tahmin etmek zor değildir.
Bazen de ortada ne fol ne de yumurta varken, kendi kendimize uygulamaya koyduğumuz kurallar ve çıkarımlar ya da ‘gerçekçi’ olmayan beklentiler yüzünden de kafamız karışabiliyor. Evrenden abartılı beklentileri olanlar, her konuyu planladıklarını düşünenler, olup bitenin kontrolünün kendilerinde olduklarına inananlar ne yazık ki genelde en ufak bir terslikte olumsuzluk kartını oynamak zorunda hissediyorlar. Hayat ise, hemen her konuda şaşırtmaya, sürprizler sunmaya devam ediyor. Kuralları bozulan, beklentileri karşılanmayan kişiler ise, ısrarla hayatın gerçeklerini reddetmeye devam ediyor. Sonuç, huzursuzluk, haksızlığa uğramışlık duygusu ve yaşamdan zevk alamama.
Şüphesiz, kişinin yaptıklarının farkına varıp bir günde değişmesini ve hayata farklı bakmaya başlamasını beklemek de ‘gerçekçi olmayan’ bir hedef. Bununla birlikte, minik adımlarla yürümeye başlamak, kasları güçlendirdikten sonra da koşmak kesinlike mümkün.
Olumsuza odaklanmayı bırakıp, olumlu tarafları görebilmek alışkanlığının faydalarını sonra ‘demedi deme’ diye hatırlatmak, geç olmadan başlayın diye paylaşmak istedim.